28 Mart 2014 Cuma

Farkındalık

bazı zamanlar,gerçek değil gibi.sanki bir gerçeklik var da ayrı bir yerde. eş anlı yaşanan durumun farkını ayrımsayabiliyorsun.hisler de farklı.duruma uygun değil gibi.sanki, belki daha uygun zamanları varmış gibi.her şey yalan her şey sahte cümlelerinin manifestosu değil bu.hava bulutunun pamuksu ama hissi ürperten gri beyaz karışım bir renginin olduğu,içi sınırlı oksijen dolu sabun balonunun içinde gibi yaşadığın anlardan bahsediyorum.ancak yeni bir kahveyle şöyle sert, bir sigara yakıp ince eleyip yazabildiğin tespitlerden bahsediyorum.havanın aydınlığıyla karanlığı arasındaki zamanda;hislerinin mekana ve zamana göre değişkenliğinin darladığı anlar...düşünürken ve yazarken heyecan verici , ama yaşarken gerçekliği azalan, romantizm gibi.kendini sıkıştırdığın bir şeylere zorladığın  , aslında gereksizlikten dışa çıkamayan anlarda algıladığın durumun tanımı bu.
uyandığın günün , uyuma öncesi tahlil hali...
gün ancak uyandığın da başlar aslında.kimin kaçta uyandığıyla alakası yok.güneşin doğum anıyla değil.gözünün güneşi gördüğü anla alakalı.bir şehir değişikliği sonrası ; aslında tam da kalene kavuşmuş hissin olmalı bu seyir sonrası.ama ; mesela bir lobidesin.geniş ve yüksek tavanlı,aydınlanması için kullanılmış sarı, açık sarı, kırmızı şeffaf avizelerden gelen turuncu ışıklar var.binlerce ses ancak kimse yok.ara ara duyulan topuk sesleri dışında..rahatsız edici spot makyajları . Banal ve yapay.bilinç altına işlemiş önceden bildiğin şarkılar enstrümanların ağzından acapela...arp mesela , cennetten gibi...belli saatlerde sürekli soru soran insanlar var çoğu yabancı.mesela arkadaşın bile Türkçeyi zor konuşuyor.hanım hanımcıksın..her zaman olduğundan farklı, kendinle kalmayı becerebilmişsin.ve hoşuna gitmiş gibi de duruyor.dün sabah çok erken kalktın ve bu sabahsa daha erken.bir kaç gündür buna alıştın ama bugün, gün senin için sabahın erken saatlerinde balkonda bir sigara yakıp önündeki yeşil ve sakin yapılara baktığın zaman başladı...arayışın buydu...Bu, ya gerçekliğin dışında yaşamı fark ettiğin anda günü parçalara ayırdığın , gündüz ayrı ve akşam ayrı şehirlerin oksijenine sıkıştığın , hal..ya da tek part halinde bir evde bir yatakta kulaklıkla müzik dinlerken ya da sadece ihtiyaçların için kalktığın bir koltukta geçirdiğin nadas hali..üşengeçlik sayabileceğin ya da yorgunluk - ki bazen sebepsiz- aslında tam da katagorize edilemeyen nadas işte.bir yola kendini sürükleyip buradan git yap yap diye tutturduğun ve bir anda küçük bir detayla da nerede olduğunu anlama hali.ve farkındalık , eşelediğin binlerce şeyin altından çıkan o uzun ve yorucu uğraşların sonunda elinde kalan... farkındalık..  farkındalık ruhun nadas hali.yorgunluktan ileri gelen .. ve sonrasında bir yapılacaklar listesi olmayan.

fulyacigdemcolak

Göz akılda kalanı görür.

neyin değiştiğini bilmeden sürekli ve ısrarlı değişimi savunmak ağır bir hastalık.değişik yaşam tarzları denemek,hangisinde sahip olunuşun sıkıysa ona tutunma yanılmaları..önemler verildiği kadar alındığında değerli.karşılıksız hiç bir şeyin somut bir adı yok kavramlar arasında.yol aynı yol sadece geç saatlerde güvenli değil.biri arkada kalmış diğeri koşar adım dolarken.zamanlar çakışmış heves hakim olmuş mutlulukmuş gibi.her şey durduğunda sen dönmüşsün bu sefer saat yönünün tersine.göstergelerin ok uçları beynini işaret ediyor. az da olsa bir yön arıyorsun mantıksal değil manevi.arayıp bulamayınca sakinleşir mi insan?sakinleşiyorsun. bu eminlik hissi.terse döndü güven,korku başladı kendine bu sefer..iç güdüsel korumaya önce kendini kendinden korumak öğretilmeli.dışarıdan korunmak çok daha kolay çünkü.küçük olabilir insan bazen ve savunmasız...en güçlüsü bile korkar olabilir herhangi bir sapkınlıktan.hücrelerin savruk çalışabilir bazen.kontrolün dışında katkı maddeleriyle geçici süreli  mutasyona uğramış olabilir insanlar beklenileni göstermeye bilir yada beklenmeyeni yaşatabilir.en yakınların uzak uzak saydıkların ailen olabilir.şaşırmamalısın.nası yazarsan yaz nereye yazarsan yaz belki yanlış anlar okuyanlar..belki önemsizdir senin düşüncelerinin gelimi gereği öylesine kurulmuş olması , beyinlerde canlananlar dan..bazen anlatamazsın bazen defalarca kursan da aynı ton aynı mimikle cümleleri karşındakinin anlayışına kalmış bir bekleme süresinden ileri gidemez kurdukların..ve eğer sabrın varsa bu beklemeye nerede ve nasıl beklediğin umurunda olmadan,sonucunda değip değmeyeceği belli olmayan ve eğer beklenmedik yan etkiler görüldüğünde 'böyle olması gerekiyormuş yanlış yapmışım' diye bilip hayatına devam edebileceksen o anı yaşamanın sakıncalı bir durumu olmayabilir.ama tahammülün sınırlandırılmışsa kötü geçen zamanlarla o zaman istesen de duramaz gidersin.
hep doğruları öğretmiyor, ne zaman , ne insanlar , ne hayatlar nede yaşanmışlıklar...hep yanlışlar doğruyu götürmüyor .sanırım insan zekası tonla yanlıştan sonra anca bir doğru bulabiliyor..ama düşünüyorum ki bazen doğru buldum sandıkların gerçek doğrular olmamış oluyor..olmamış yapamamışsın..doğruyu var edememişsin zaten yanlış var olmuş üstüne ite kaka bir doğru inşa etmeye çalışıyorsun..malzemen ne kadar kaliteli olursa olsun nihayetinde çatırdamış bir yerlerde..argolaşmış kabalaşmış saygısızlaşmış..ama zaten öyleymiş değişmemiş sen baktığın gibi görmüşsün...bazı şeyleri değiştirmeden öyle bırakmalısın değmediğinden işine gelmediğinden umursamadığından sana yanlış geldiğinden değil...olmadığından...sadece olmadığından.alışmak zorunda değilsin hiç bir şeye ne karakterlere ne kişiliklere...bırakılmalı bazen aynen olduğu gibi daha her şey bulanmamışken alabildiğine yanlış anlaşılmalara.Olduğu gibi bırakılmalı.sürekli değişen planlar değil aslında esir alan esir alınan kendinsin baktığında bir dönüp..zaman diyorsun geçsin ve her şey otursun yerine bir bakıyorsun gittiğin yattığın uyandığın hiç bir yere ait olamama hissi bırakmıyor seni..kendin havada dururken bir çırpıda düzenli hayat oturtma çabaları gereksiz..geriye saran, her dafasında sarılmışlığın deformasyonuyla devam eden hayat..zaman geçer günler geçer su gene su hava gene hava nefes gene nefes değişmiş misin ? evet belki saçların uzamış evet kilo vermişsin biraz..sakinlemişsin kandırmışsın kendini böyle .bir bak dönüp gerçekten kendine ne değişti. hiç bir şey..deneysel olarak yaşayan mikro organizmalarız ve aynı şartlarda hep aynı sonuç ve tepkileri veriyoruz. kaçınılmaz bu.ne yazık ki fizik kanunlarına aykırı tersi..aksini düşünmek sıkışmış iki duvarın arasında yürüye yürüye yaşamakla eş değer.kendine küsmekten korkarmış insan yaşadıkça yanlış gene yanlış gene yanlış ..3 yanlış ta giden kaybolan doğrulara kavuşma hırsıyla geçer zaman .. uzar ,kısalır ..yavaş akar ya da koşar.hangi taşı atınca cama uyanır unutulmuş düşünceler ? inançsızlıklar tersine döner ve huzur gelir...her baktığın her gördüğün nesnenin düşüncenin biriyle bağlantılı bir anısı varsa ve hafızan gereksiz bir derinliğe sahipse yaşam fiili daha da zor..geldiği gibi gitmek istemek sadece toprakla ten teması, son isteneceği başta istemek huzur arzusu yaşanılası en büyük özlem..tüm geçişleri hissetmek fizyolojik ve düşünsel kaldırılması güç bir ağırlık...yalnızlığa duyulan özlem çokluğa duyulandan daha baskın.yalnızlık daha sade üzerine düşünülmesi gerekmeyen üzerin bir şeyler katılması gereği olmayan daha kolay  yol!! ,peki ya kapalı kutu mu gidilecek yer. iyileştirmek değil mi kendini ?.. vazgeçmek mi ? avucunun içindekileri belki bıraksan saçsan yerlere , kaybolur gider . belki bir avuç daha toplarsın ve aynı olmaz kötü hatırlanmışlıkla..geriye kalan zaman yaşadığın zamanın yolundan daha uzun ,bir dönüp bakmazsan nerede kalmışsın , nereye gidebilirsin bilemezsin. huzuru önce içinde sonra da yolunda bulursun.bakmazsan görmek istediklerin için ; göz akılda kalanı görür , hayalinde ki huzuru değil.

fulyacigdemcolak

8 Mart 2014 Cumartesi

Olimpos Rehberi Ailesi Olarak Kadınlar Gününüzü Kutlarız !

http://www.olymposrehberi.com/